Son yıllarda gittikçe artan iklim değişikliği yeni bir kavramı literatüre kazandırdı: İklim anksiyetesi. Araştırmalar, iklim değişikliği farkındalığı arttıkça iklim anksiyetesi düzeyinin de arttığını gösteriyor. İstinye Üniversitesi Psikoloji yüksek lisans öğrencisi Emine Çokluk’un Dr.Öğr.Üyesi Ezgi Ildırım danışmanlığında Türkiye’nin farklı illerinden 18-35 yaş arası bireylerde yürüttüğü araştırmaya göre, iklim değişikliği farkındalığı arttıkça iklim değişikliği anksiyetesi yükseliyor. İklim değişikliği anksiyetesi artması da bebarberinde sağlık anksiyetesinin oluşmasına ve etkisini giderek büyütmesine yol açıyor.
Çokluk’un çalışmasında görülüyor ki iklim konusunu mesele edenlerin sayısı bir hayli fazla. Ve fakat ana problem takip etme aşamasında ortaya çıkıyor. Katılımcıların %73’ü iklim değişikliğini önemsediğini belirtirken yarıdan fazlası bu sorunun “kaygı uyandırıcı” olduğunun farkında. Ayrıca %87’si sürdürülebilirliğin dünyanın geleceği için çok önemli olduğunu düşünüyor. Gelecek nesillere bu konuda eğitim verilmesi gerektiği görüşünü destekleyenler %90 oranında. Bununla birlikte, güncel gelişmeleri takip etme konusunda eksiklikler var. Katılımcıların yalnızca %43’ü iklim krizine ilişkin haberleri düzenli takip ediyor. Sosyal medya kullanımı da zayıf. Katılımcıların sadece %11’i sürdürülebilirlik hesaplarını takip ettiğini söylüyor.
Araştırmanın en dikkat çekici verilerinin başında, kadınların, iklim değişikliğinin olası etkilerini daha yoğun hissetmesi ve bu nedenle daha yüksek kaygı yaşamasını söyleyebiliriz. Bu kaygının, geri dönüşümden enerji tasarrufuna kadar pek çok çevre dostu davranışı teşvik ettiği de bulgular arasında. Erkeklerde ise kaygı düzeyi daha düşük çıktı ve bu durum farkındalıkta da geride kalmalarına neden oldu.
10 kişiden sekizi enerji tasarrufu yapıyor ama…
Katılımcıların büyük çoğunluğu enerji ve su tasarrufu konusunda duyarlı. Her 10 kişiden sekizi enerji tasarrufu yaptığını, benzer bir oranda katılımcı da suyu dikkatli kullandığını belirtti. Bu sonuç, bireylerin en çok doğrudan kendi yaşamlarını etkileyen alanlarda çevreci davranış sergilediğini ortaya koyuyor. Geri dönüşüm yapanların oranı da oldukça yüksek: %72. En az bir tane sürdürülebilir davranışta bulunduğunu söyleyenlerin oranı oldukça fazla: %98. Yalnızca % 2’lik bir kesim “Bu konuda hiçbir şey yapmıyorum.” diyor.
Ancak diğer kategorilerde hep bir sınıfta kalma söz konusu. Şöyle ki;
-Çevre dostu ulaşım yöntemlerini tercih edenlerin oranı %41,
-Yerel ve organik ürün tüketimi %35;
-Kıyafet tüketiminde bilinçli davrananların oranı %36,
-Doğa koruma faaliyetlerine katılanların oranı %25.
Çözüm belli: Harekete geçmek
Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım, çözüm ile ilgili şunları söylüyor: “Çözümün anahtarı, farkındalığı kaygıya dönüştüren bir kısır döngüde değil; farkındalığı eyleme dönüştüren bir motivasyonda yatmaktadır. Araştırmamızın bulguları, iklim değişikliği anksiyetesi yaşayan bireylerin daha fazla sürdürülebilir davranış sergilediğini göstermektedir. Organik ürün tercih etmek, enerji tasarrufu sağlamak, geri dönüşümü hayatın bir parçası haline getirmek ve elektrikli araçlar kullanmak gibi sürdürülebilir davranışlar yalnızca doğayı değil, bireylerin psikolojik dayanıklılığını da güçlendirebilmektedir. İklim değişikliği anksiyetesi, bu kaygının sürdürülebilir davranışlara yönlendirilmesi halinde, çevresel sorunlara karşı pozitif bir katkıya dönüşebilmektedir. İklim krizine karşı mücadele, yalnızca bilim insanlarının veya politikacıların değil; toplumun tüm bireylerinin ortak sorumluluğudur. Farkındalık, kaygı ve eylem arasındaki dengeyi kurmak; gezegenin ve gelecek nesillerin yaşam hakkını korumak için atılacak en güçlü adımdır.”